Belçika Parlamentosu'nda 'Barış İçin Akademisyenler'e uygulanan baskılar görüşüldü

Yazar / Referans: 
http://siyasihaber2.org/
Tarih: 
04.03.2016

Belçika Parlamentosu'nda 'Barış İçin Akademisyenler'e uygulanan baskılar görüşüldü

2016-02-29 18:41:36

Belçika Parlamentosu’nun 17 Şubat 2016 tarihli oturumunda, Türkiye’deki son gelişmelerin görüşüldüğü öğrenildi. Oturumda; Barış İçin Akademisyenler bildirisi, akademisyenlere yapılan baskılar ve soruşturmalar görüşüldü.

Belçika Parlamentosu'nda 'Barış İçin Akademisyenler'e uygulanan baskılar görüşüldü

Belçika Parlamentosu’nun 17 Şubat 2016 tarihli oturumunda, Türkiye’deki son gelişmelerin görüşüldüğü öğrenildi. Parlamento genel kurul tutanaklarının yayınlanmasının ardından, tutanakların Türkçeye çevrilmesiyle ortaya çıkan görüşmelerde; Barış İçin Akademisyenler bildirisi, akademisyenlere yapılan baskılar, soruşturmalar; sokağa çıkma yasakları, sivil ölümleri, insan hakları ihlalleri, basına sansür, basın üzerindeki baskılar gibi bir çok konunun görüşüldüğü ortaya çıktı.

Parlamento’daki oturumda, Dışişleri Bakanı Didier Reynders, Yeşiller Partisi milletvekili Benoit Hellings ve Frankofon Hristiyan Demokrat Partisi Milletvekili Georges Dallemagne’nin konuya dair söz aldığı görüldü.

Belçika Temsilciler Meclisi, 17 Şubat 2016 tarihli oturumu tam metni:

06.01 Georges Dallemagne  (CdH -Centre Democrate Humaniste / Frankofon Hristiyan Demokrat Parti):Sayın Bakan, birkaç aydır Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın otoriterleşmesi gitgide daha da belirgin ve endişe verici bir hal almıştır.

Tarih olarak son örnek: Geçtiğimiz 15 Ocakta, Türk yetkililer “Barış için akademisyenler” adı ile tanınan bir metni imzalamaya “cüret eden” ve ordunun son derece şiddetli ve hoyrat bir şekilde PKK’ye karşı yürüttüğü tartışmalı operasyonlarına son vermesini talep eden yirmiye yakın akademisyeni sorguya çekti ve bir günden fazla tutarak soruşturdu.

Aynı zamanda Türkiye’nin hemen her yerinden 1200 kadar imzacı hakkında ‘terör propagandasından, ‘kurumları ve Türkiye Cumhuriyetini aşağılamak ‘tan, ‘yasaları ihlal etmeye teşvik etmekten adli soruşturmalar başlatıldı. Bu imzacılar bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası riski ile karşı karşıyalar. Gerçekten de Erdoğan imzacıları Türk yasalarını ve Türkiye tarafından imzalanan uluslararası antlaşmaları ihlal eden, bilinçli ve planlı bir katliamı ihbar ettikleri için “hain”, “teröristlerin ortağı” olmakla suçluyor. Buna tepki olarak, iktidar, imzacılara karşı tehditler ve korkutmalardan oluşan bir cadı avı ortamını teşvik ediyor. On kadar üniversite, altmıştan fazla öğretim üyesi ve araştırmacı hakkında disiplin soruşturması açtı.

Sayın Bakan, özellikle de eleştirel düşünceye tümüyle saygılı bir yer olması gereken akademik dünyaya karşı yapılan bu baskı ve ifade özgürlüğüne saldırıyı resmi olarak kınamayı düşünüyor musunuz? Aynı “şiddet konusundaki endişesini dile getirmenin terörizme destek anlamına gelmeyeceğini ve hükümeti eleştirmenin ihanet demek olmadığını” bildirmekte tereddüt etmemiş olan Amerika’nın Ankara Büyükelçisi emsalinde görüldüğü gibi, Sayın Erdoğan’a bazı temel ilkeleri hatırlatmak uygun düşmez mi? Şu ana kadar Avrupa Birliği’nin bu konuda söyledikleri fazlasıyla ılımlıydı, muhtemelen Ankara’nın göçmenler krizi konusunda oynamasını umut ettiğimiz rolü sebebiyle.

Akademik dünyaya yönelik bu saldırıların yanı sıra, Sayın Erdoğan’ın iktidarının diğer müdahaleleri de ziyadesiyle endişe verici görünüyor. Bağımsız veya biraz fazla eleştirel olan medya da (gazeteler, radyolar, televizyon kanalları) rejimin hedefi olmuş durumda. Hatırlayalım, 1 Kasım seçimlerinden birkaç gün önce, muhalefete yakın BugünTV ve KanalTürk gibi televizyon kanallarının yayın yapmaları ve Millet ve Bugün gibi bazı gazetelerin basımı polisin bazı sansasyonel operasyonları sonucu engellenmişti.

Sonrasında da yetkililer bu medya organlarına Erdoğan taraftarı bir yayın çizgisini benimseyecek yeni yöneticiler atamıştı. Bir önceki soruda gönderme yaptığınız bu muydu bilmiyorum. Bu da son derece endişe vericidir.

Human Rights Watch STK’sı 1980 darbesinden beri görülmemiş olan bu hareketi üzülerek karşılamış ve Sınırsız Muhabirler tarafından Türkiye 180 ülke içinde basın özgürlüğü alanında 149’uncu sıraya düşürülmüştü.

Sorum oldukça basit: Sayın Bakan, bu dosyaya cevabınız nedir? Durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin bu izlediği yolda devam etmemesi ve gitgide daha da ilişkiye girilmez bir ülke durumuna gelmemesi için nasıl hareket etmeyi düşünüyorsunuz? Yine de bu ülkeye ihtiyacımız var ancak Türkiye hem içeride hem dışarıda son derece kaygı verici şekilde hareket ediyor; Sayın Erdoğan’ın son dediklerini okudum: Kürtlere yapılan bombardımanların durdurulmasının söz konusu olmadığını söyledi. Bu ise, hükümetin hem ülke sınırları içindeki hem de dışındaki yöneliminden duyulan kaygıyı artıran bir unsur.

06.02 Benoit Hellings (Ecolo-Groen /Yeşiller):  Sayın Başkan, Sayın Bakan, Bay Dallemagne’ın da dediği gibi, birkaç hafta önce Türkiye’de cumhuriyet savcıları bir barış çağrısını imzalayan ve Türk yetkililerden Kürt sorunu etrafındaki diyaloğu yeniden başlatmalarını ve ülkenin güneydoğusunda süregiden askeri eylemlere son vermesini isteyen –ki biz burada bu tür eylemler hep yaparız- 1128 akademisyen hakkında soruşturma başlattılar.

Bu aydınlar tarafından geliştirilen argümanlara cevap vermek yerine, ki bir demokraside çoğunlukla bu yapılır, Türk yetkililer bu insanları tutukladı ve bazılarını da tutuklamakla tehdit etti. Hepsi tutuklanmadı. Tutuklanan kişiler terörist propagandanın yapmak, nefreti ve şiddeti kışkırtmak ve Türkiye Cumhuriyeti kurumlarını aşağılamak suçlamalarıyla tutuklandılar.

Soruşturmalarla eşzamanlı olarak, bu akademisyenlerden birçoğu öğretim ve araştırma pozisyonlarından istifaya zorlandılar. Akademik dünya üzerine uygulanan bu siyasal baskı, herkes teslim edecektir ki, bir hukuk devletinde, hele ki Avrupa Birliğinin üyelik zeminini oluşturan Kopenhag kriterlerine tam tamına uymak zorunda olan üyeliğe aday bir ülkede kabul edilemez.

Buna paralel olarak, geçen 14 Aralık’ta, hatırlanacaktır ki, AB Türkiye’nin üyelik müzakerelerine büyük bir gösterişle yeniden hız verdi. Bu dosya, hatırlayalım, 1987de yapılan üyelik başvurusunun bir devamı olarak 2005te başlatılmıştı. Avrupa Birliği’nin bu jestine, Birliğe iltica etmek isteyenlerin “alıkonulması” konusunda Türkiye’yi daha etkin bir rol oynamaya yöneltmek amacıyla razı olunmuştu.

Sayın Bakan, Türk hükümetinin bin kadar aydın hakkındaki girişimleri, geçen yıl yeniden ele alınan Türkiye’nin adaylığı hususundaki müzakereleri askıya alınmasını tarafınızdan Avrupa Konseyi’nde gündeme getirecek nitelikte midir? Sonuçta, keyfi tutuklamalar veya temel bir hak olan ifade özgürlüğüne saygı gösterilmemesi Kopenhag kriterlerine ve Avrupa Birliğinin temel haklar bildirgesine tamamen aykırıdır.

Açık olmama izin verin: Yeşiller, Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliğini istiyorlar. Ama Yeşiller Kopenhag kriterlerine saygı duymayan bir ülkenin üyeliğine karşılar. Bu hususta çok açık olmak isterim. Başka bir şey ima etmek istemiyorum.

Bu yakışıksız girişimi Belçika’nın onaylamadığını belli edecek ikili ve çoklu hangi girişimlerde bulundunuz?

Belçika, tehdit altındaki bazı akademisyenlere geçici bir süre koruma sunmak için gizli bazı girişimlerde bulundu mu acaba? Bunu daha önce de yapmıştınız, özellikle de şu anda Burundi vakasını düşünüyorum.

06.03 Didier Reynders, Bakan: Sayın Başkan, sevgili meslektaşlar, Türkiye’deki sivil hak ve özgürlükler hususunda durumun vahameti tespitinize katılıyorum, basın özgürlüğüne ve ifade özgürlüğüne güncel saldırılar da bunu kanıtlıyor. Söz konusu tutuklamalar son derece endişe verici. Böyle bir tehdit ortamında, Kopenhag kriterlerinin kalbinde yer alan bir hak olan ifade özgürlüğü garanti altına alınamaz. Bu durum tepkilere yol açacaktır.

Göçmen krizi ile mücadele etmek için Türkiye ile AB arasında kurulması zorunlu işbirliği, bizi hassas başka konuları açıkça ele almaktan alıkoymamalıdır, ki buna hukuk devleti ve temel haklar alanında yapılması gerekli reformlar da dahildir.

29 Kasım 2015 tarihinde AB ve Türkiye arasında gerçekleşmiş olan zirve sonrasında, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında üst düzey bir siyasal diyalog oluşturulmuştu. Bu diyaloğun ilk buluşması vesilesiyle 25 ve 26 Ocak 2016’da Avrupa Dışişleri ve Güvenlik Teşkilatı Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve Avrupa Komisyonu üyesi Johannes Hahn akademisyenlerin tutuklanmaları hususundaki kaygılarını dile getirmişlerdir.

Belçika görüşlerini şu farklı düzeylerde dile getirmiştir: Birleşmiş Milletler ve Avrupa zemininde (Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi), Türkiye ile olan ikili ilişkiler çerçevesinde ve daha somut olarak Ankara’da ve İstanbul’da alanda.

Avrupa Birliği içinde Belçika çok uzun süredir hukuk devletine ve temel haklara yönelik 23. ve 24. bahislerin yeniden açılmasına yönelik hazırlıkların yeniden başlatılması savunmaktadır. Sayın Hellings, analizlerimiz farklı ancak öyle olsa da Türkiye’ye hayata geçirilecek reformlar hakkında ayrıntılı bir yol haritası verebileceğimizden ve bu sayede sıkı bir izleme mekanizmasına sahip olacağımızdan eminim.

Avrupa devletlerinin uzun yıllar boyunca bu bahisleri müzakereye açmayı reddetmiş olmalarını üzüntüyle karşılıyorum. Müzakerelere başlamak Türkiye’de her şeyin yolunda gittiğini kabul etmek anlamına gelmeyecektir ancak bu Türkiye ile daha güçlü bir diyalog kurulmasını sağlayacaktır, başka ortaklarla olduğu gibi. Böyle bir durum bir yol haritasına sahip olmayı sağlar ve reformların hayata geçirilip geçirilmediğini kontrol etmemizi ve sistematik bir şekilde, müzakereler çerçevesi de dahil olmak üzere, karşılaşılan somut sorunların üstüne basma olanağını bize sağlar.

Sahada, diplomatik misyonlarımız ifade özgürlüğünü ve özellikle gazetecileri korumaya yönelik somut dayanışma girişimlerine katılmaktadırlar.

Diplomatlarımız fiziksel şiddete maruz kalmış bir gazeteciyi ziyaret etmişler ve tutuklu gazetecileri desteklemeye yönelik basın konferanslarına katılmışlardır. Diplomatlarımız tutuklu gazetecilerin avukatlarıyla görüşmüşlerdir ve bu gazetecilerin önümüzdeki günlerde yargılanacakları mahkemenin duruşmasında hazır bulunacaklardır.

Ayrıca bugün İstanbul’da haklarında soruşturma açılan akademisyenlerle bir toplantı düzenlenmiştir. Bu eylemler basında yankı bulmaktadır ve bizim Türkiye’de özgürlüklerin lehinde taraf tutuğumuzu göstermektedir – ki bu özgürlüklere saygı göstermeyi Türk hükümetinin kendisi taahhüt etmiştir.

Bu hususlar Türk muhataplarımla yaptığım görüşmelerin gündemindedir. Çok yakında onlarla birkaç sene önce başlatılan Dışişleri, İçişleri ve Adalet Bakanlarının katıldığı üç taraflı bir girişim çerçevesinde Ankara’da birlikte olacağım. Konuyu bu çerçevede gündeme getireceğim.

Şu hususların bilincinde olmamız gerekiyor: Türkiye ile göç sorunsalı, Suriye’de uygulanacak siyasi çözümler, Kürt nüfusuna karşı tutumu (kendi topraklarında veya sınırları ötesinde) hakkındaki tartışmalarımız bu ülke ile kararlı bir diyalog sürdürmekten bizi alıkoymamalıdır.

Aynı söyleme insan haklarına ilişkin kaçınılmaz ve gerekli reformlar için de sahip olmalıyız, özellikle de alandaki gazetecilere, akademisyenlere veya sivil toplumun başka üyelerine yönelik baskılar söz konusu olduğunda. Bu durum bence Avrupa Birliği üyesi ülkelerin özenli davranması gerektiğine işaret etmektedir. Üye ülkeler arasında benzer bir tartışma yürütme cesaretini gösterdiğimiz ölçüde Türkiye gibi ülkeler nezdinde inandırıcı olabileceğiz.

06.04 Georges Dallemagne (CdH): Sayın Bakan, durumun son derece vahim olduğunu belirten ifadeler kullanmış olmanızdan dolayı son derece memnunum.

İnsan hakları sorununun yanı sıra, Türkiye ciddi bir istikrarsızlıkla karşı karşıyadır ve tabir caizse bir iç savaşın eşiğindedir. Bazıları bir iç savaşın başladığı görüşündedir. Her halükarda, şiddet bu ülkede çok sayıda ölüme yol açmıştır. Bu durum uluslararasılaşma riskini de beraberinde getirmektedir – ki bu Türkiye’nin ön ayak olması sonucunda ortaya çıkmıştır zira bu ülke sınırları dışında Kürtleri bombardımana tutmakta ve sınırları içindeki Kürtlerle zor diyaloğu sınırları dışındaki Kürtlerin başına gelenlere bağlamaktadır. Bu hem Türkiye hem de Avrupa için çok endişe vericidir zira burada yeni bir savaş merkeziyle karlı karşıyayız. Bunun dışında iki tane daha savaş merkezi vardır ancak söz konusu olanın kendi dinamikleri vardır.

Ben hem Türkiye’deki özgürlükler hem de bu ülkede yaşayan tüm toplulukların istikrarı için endişeliyim. Türkiye’ye karşı kararlı bir söyleme sahip olmak için – ki bu Türkiye’nin menfaatinedir – doğal olarak diplomasimize ve sizin eyleminize güveniyorum. Tabii ki temel haklar alanında daha derinlemesine bir diyalog başlatabiliriz ancak Avrupa Birliği’ne girememekten dolayı hayal kırıklığını bu kadar çok dile getiren bir ülkenin Avrupa Birliği değerlerine karşı bu derece hoyratça ve aykırı şekilde davranmasını anlamak gerçekten zordur.

Bu hususta da bize son derece çelişkili mesajlar almaktayız ve bu mesajlar bizi Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne hızlıca girebileceğini düşünmeye itmemektedir.

Size katılıyorum, Türkiye’yle diyaloğun başlatılmasına karşı çıkmış olan ülkelerle diyaloğu başlatabiliriz. Sanırım Cumhurbaşkanı Sarkozy dönemindeki Fransa’ya gönderme yaptınız. Bu kararlı diyaloğu kesinlikle hayata geçirebiliriz ancak Türkiye’nin temel haklar alanında bu derece vahim mesajlar göndererek üyelik sürecini hızlandırmasının mümkün olmadığını anlaması gerekmektedir.

06.05 Benoit Hellings (Ecolo-Groen): Sayın Bakan, siz de altını çizdiniz, Belçika ve Avrupa Birliği Türkiye’nin bir yandan göç krizindeki oynadığı rol, öte yandan da temel özgürlükler, insan hakları ve Kürt sorunu karşısındaki karanlık oyunu nedeniyle yapabileceği bir şantajın kurbanı olmamalıdır.

Kınamanız çok açıktır ve muğlaklık içermemektedir. Ancak bundan birkaç ay önce ülkemizi ziyaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ülkemizin bu derece hürmet etmiş olmasından dolayı üzüntü duymaktayım. Kibar bir ağırlama yeterli olurdu.

Bizim için demokratik bir Türkiye Avrupa ülkesi olarak kabul edilebilir. Ancak bu ülkenin demokrasiye uzanan yolu hala çok uzundur. Bu süreçte Türkiye’deki demokratlara bu yönde ilerlenmesi için yardımcı olmak yapılacak en iyi şeydir.