Akademide 12 Eylül’e dönüş

Yazar / Referans: 
evrensel.net
Tarih: 
30.10.2016

OHAL kapsamında çıkarılan son kanun hükmünde kararname ile aralarında çok sayıda muhalifin de bulunduğu bin 267 akademisyen ihraç edildi.

OHAL kapsamında dün akşam açıklanan kararnamelerle binlerce kişi kamudan ihraç edildi. Gazete ve dergiler kapatılırken, rektör atamaları Saray’a bağlandı, savunmaya kısıtlamalar getirildi.

Kararnamelere göre YÖK Yasası’na bağlı olarak rektörlerin atanması için üniversitelerde seçim yapılmayacak. Bundan sonra devlet üniversitelerinde rektörler; YÖK tarafından önerilecek 3 profesör arasından Cumhurbaşkanlığı’nca atanacak. Eğer Cumhurbaşkanı adayları beğenmezse YÖK de yeni aday belirlemezse, Cumhurbaşkanı istediği üniversiteye istediği kişiyi atayacak. Vakıf üniversitelerinde ise rektör, üniversite mütevelli heyetinin YÖK’e teklifi ve YÖK’ün onayıyla atanacak.

BİN 267 AKADEMİSYEN İHRAÇ EDİLDİ

675 sayılı KHK ile  aralarında İstanbul , ODTÜ, Ankara Üniversitesi'nin de bulunduğu çok sayıda üniversiteden bin 267 akademisyen ihraç edildi. Aralarında Barış Akademisyenlerinin de olduğu akademisyenler arasında Ahsen Deniz, Morva Kablamacı, Levent Dölek, Tevfik Hakan Ongan, Erhan Keleşoğlu, Savas Karabulut, Zeynep Kıvılcım, Barkın Asal, Ertan Ersoy, Mehmet Cemil Ozansü, Sezai Temelli, Mehmet Altan, Eser Karakaş gibi isimler var.

BEZWAN İHRAÇ EDİLDİ

Evrensel'e Cerablus’a yönelik başlatılan operasyonla ilgili yaptığı açıklamalar nedeniyle Mardin Artuklu Üniversitesi’nden uzaklaştırılan Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Naif Bilmedi (Bezwan) üniversiteden ihraç edildi. İhraç edilmesiyle ilgili Evrensel’e konuşan Bezwan “Kanun hükmünde hukuksuzluk rejimi bütün kıyıcılığı ve merhametsizliği ile hüküm sürüyor. Kötülüğün ve korkunun sıradanlaştırıldığı bir süreç ve rejim inşası söz konusudur. Üniversiteyi üniversite yapan bütün kavram ve değerler tehdit altında. Meşru ve demokratik yöntemlerle güçlü bir şekilde itiraz etmek hem bir hak, hem de bir yurttaş görevidir” dedi.

İhraç edilen akademisyenler, Eğitim Sen ve Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği son kararnamelerle akademide 12 Eylül’e geri dönüldüğünü dile getirdi.

MÜCADELE EDENLER İHRAÇ EDİLDİ

Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrası sarfettiği “Darbe girişimi, Allah’ın lütfu” sözlerini hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Sezai Temelli, “İlk KHK’den bugüne kadar on binlerce insanın mağduriyeti devam ediyor. Mağdurlara mağdur ekleniyor. Bu lütuftan yararlanmaya saray-AKP iktidarı devam ediyor. Bütün muhalif sesleri susturmak, mağdur etmek istiyor. Onların direncini kırmak istiyor. Genel anlamıyla bu faşizmin kurumsallaşmasından başka bir şey değil” diye konuştu.

BÜTÜNÜN PARÇASI

Muhalif kadroların kamudan tasfiyesinin bütünün bir parçası olduğunu dile getiren Temelli şöyle devam etti: “Kendi kadrolarına yer açmak bunun bir parçası. Özgür basını susturmaya devam ediyorlar. Bir kültür-sanat dergisini bile kapatacak kadar fütursuzluğun nerelere kadar geldiğini izliyoruz. Bütün bunları alt alta yazdığımızda gerçekten karşımızda çok kara bir tablo var. Fakat bu karanlık yırtılmayacak anlamına gelmiyor.”

TABLO 12 EYLÜL’DEN KÖTÜ

Temelli, KHK ile kendilerine hukuk yolunun da kapandığını ifade ederek, “Hukuken şuanda bizim yapacak bir şeyimiz yok. Mağduruz haklı olduğumuzun farkındayız ama bununla ilgili yargıya başvurma yolları kapatılmış. Bu 12 Eylül’den daha kötü bir tablo karşımıza çıkarıyor” diye konuştu.

SUÇLAMA BELLİ DEĞİL!

“Ne ile suçlandığımı bilmiyorum” diyen Prof. Dr. Hakan Ongan ise “Sadece üniversitelerdeki solculara karşı, devrimci, demokratlara karşı yapılmış bir şey” şeklinde konuştu. Ongan, “Benim bildiğim Mehmet Altan ile Eser Karataş dışında hepsi Eğitim Sen’in aktif üyesi. Bulundukları yerlerde çeşitli mücadeleler gösteren kişiler. Cemaatle ilişkili kimse yok. Uygulama açısından 12 Eylül ile çok büyük bir farklılık olduğunu düşünmüyorum. 1402’liklerle kurulan benzerlik doğru bir benzerlik bence” dedi.

KIDEM TAZMİNATI, İŞ GÜVENCESİ, 657...

İstanbul Üniversitesi Araştırma Görevlisi Levent Dölek, “İstanbul Üniversitesinden atılan arkadaşlarımız hepsi mücadele eden, bu mücadelede öne çıkan insanlar. Üniversite rektörlüğü kendi üzerindeki şaibeleri atabilmiş bir kurum değil. Bunun da sıkışmışlığı içerisinde” dedi.

Dölek şöyle devam etti: “Memleketin nereye gittiği önemli. Bizim şuanki durumumuz ülkenin gidişatı içinde teferruat diyebileceğimiz düzeyde. Mücadeleyi daha da yükseltmeyi görev ve sorumluluk addediyoruz. Gidişat sadece bir istibdat, baskı rejimine doğru gidiş değil. Bu şüphesiz var ama bu baskı rejimi tüm işçi ve emekçiler için karanlık bir dönem vaadediyor. Başkanlık meselesi tartışılırken fiili durumu hukuki hale getirmek istiyorlar ya zaten KHK’ler ile ortadan kaldırılan iş güvencesini de 657’yi kaldırarak hukukileştirecekler. Kıdem tazminatını fona devredip, kaldırıp bunu da hukukileştireceklerdir. Burada muhattap işçiler, kamu emekçileri. Ve tabiki ülkedeki istibdat rejimine doğru gidiş.”

ÜNİVERSİTEYE BAŞKAN

Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere: YÖK tarafından önerilecek 3 aday arasından Cumhurbaşkanınca atanması OHAL bahanesiyle üniversiteleri ele geçirme operasyonu. Bundan önceki seçim sistemi demokratik miydi? Değildi. Ama en azından Üniversite halkının iradesine bağlı kalan YÖK ve Cumhurbaşkanları üniversitenin en çok oyla seçtiklerini atamışlardı. Her siyasi iktidar bunu kullanmıştı. AKP’de aynı şeyi yaptı. Kendi görüşleri doğrultusundaki rektörleri atama konusunda diğerlerinden hiç de geri kalmadılar. Gerek Gül, Gerek Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Böyle bir atama sistemini getiriyorsanız burada bir art niyet aranır. Üniversitelerde bu tartışılması gerekir. O zaman üniversitelerin tamamen siyasi vesayetin altına girdiğinin açık ve net bir göstergesidir. Üniversiteleri tepeden yöneten, siyasi iktidar gücünü arkasına alan bir rektör yönetecek. Üniversitede az da olsa var olan akademik özgürlükler, demokratik özerklik yapısı ortadan kalkmış olacak. Üniversiteler siyasi vesayet altında kurumlar haline dönüşecekler. Maalesef üniversiteler başkanlık sistemi içine girmiş durumda. Üniversite başkanı atanacak.

KURUMLAR İŞ YAPAMAZ HALE DÖNÜYOR

Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca: Haksızlığa uğrayan başta Eğitim Sen olmak üzere kamu çalışanlarının görevlerine iadesini beklerken binlerce yeni ihracın yaşanması gerçekten kabul edilemez. Bu açığa almalarla birlikte çok büyük bir problem ortaya çıktı. Bu süreç FETÖ ile ilişkilendirilemeyecek insanlara uzandı. Nereye kadar gidecek hep birlikte bakacağız. Bu gidiş biran önce durdurulmazsa, başta eğitim olmak üzere tüm kamu kurumları büyük bir açmaza girecek. Kurumlar iş yapamaz hale dönüşüyor. Eğitim Sen olarak Milli Eğitim Bakanı ile yaptığımız görüşmelerde dönüşleri beklediğimizi ifade ediyorduk. Söylenen hiçbir şeye güvenmemek gerekir. Büyük dönüşlerin yaşanacağı söylenirken, bu yaptıkları ne? Tam tersi bir yönelimin olduğuna şahit oluyoruz. Bu içinden çıkılabilecek bir durum değil. Hükümet ne yapmak istiyorsa biran evvel hukuka, insan haklarına saygılı çizgiye gelmesi gerekir. İnsanlara, kurumlara yaşadığı tramvayı bitirmesi gerekir. Türkiye hak etmediği noktalara sürükleniyor

Eğitim Sen İstanbul 6 No'lu Şube Başkanı Görkem Doğan: 12 Eylül’den sonra Rektörlük seçimleri böyleydi. Şimdi yaptıkları gibiydi. YÖK aday belirliyor, Cumhurbaşkanı atıyordu. Sonra 91’de SYP, DYP hükümeti gelince 12 Eylül’den çıkış demokratikleşmeye adım attılar. YÖK’ün önüne 6 isim getirilmesi, bu 6 ismin ise üniversite bir seçimle belirlenmesi. Demokratikleşme adına bir adımdı. Şimdi ise 12 Eylül’e doğru bir adım atmış oluyoruz. 15 Temmuz da darbe oldu deniliyor. Ama şuanda yapılanların darbeden farkı yok sivil bir darbe yapılıyor. Üniversitelerde solcu temizliği yapılmaya çalışılıyor. İstanbul Üniversitesi başta olmak üzere üniversitelerde solcu olan, muhalif olanlar açığa alınıyor. (HABER MERKEZİ)