Elif Sandal Önal: Bir Daha Geri Dönmeyeceğim...

Yazar / Referans: 
Hacı Bişkin, Gazete Duvar
Tarih: 
13.01.2020

'Bu suça ortak olmayacağız' bildirisine imza attığı için bakanlıktaki işinden ihraç edilen Elif Sandal Önal, doktora yaptığı üniversiteden de ayrılmak zorunda kaldı. Türkiye'de yaşadıklarından sonra çocuğu ve eşiyle birlikte çareyi yurtdışına gitmekte bulan Önal yarım bıraktığı akademik çalışmalarını burada yürütüyor. Önal, "Bir daha Türkiye'ye dönmek istemiyorum" diyor.

Hacı Bişkin  hbiskin@gazeteduvar.com.tr

DUVAR – ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisine imza atanlardan biri de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde doktora yapan Elif Sandal Önal’dı. Bildiriye imza attığında aynı zamanda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda çalışan Önal buradan da ihraç edildi. Türkiye’de yaşadıklarından sonra çareyi yurtdışına gitmekle bulan Önal, bir daha da dönmeyi düşünmediğini söylüyor.

Gazete Duvar’ın, ‘4 yılın ardından Barış Akademisyenleri anlatıyor’ dizisinin son konuğu Elif Sandal Önal.

‘İNANCIM SARSILIYORDU’

Önal, bildiriyi imzaladığında bir taraftan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda uzman olarak çalışıyordu bir taraftan da İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde doktora yapıyordu. Politik psikoloji konuları, ötekileştirme, kolektif nefret, etnik ve ulusal kimlikler, gruplararası çatışma, tarihin sosyal temsilleri gibi konular üzerinde çalışmalar yapan Önal, bildiriye imza atmadan önceki durumunu şöyle anlatıyor:

“Türkiye’deki politik söyleme hâkim olan nefret ve çatışma dilini kaygıyla izlemeye başlamıştım. Türkiye’de uzun yıllara dayanan azınlık ve çoğunluk arasındaki asimetrik çatışma ve bunun kolektif hafızadaki yerinin, ayrımcılığın gündelik tezahürleri üzerinde ne kadar etkili olabildiğini, toplumdaki bir gruba yönelmiş kolektif nefretin politik aktörler tarafından nasıl yaygınlaştırılabildiğini açıkça görüyor olmak; ülkede toplumsal barışın sağlanabileceğine dair inancımı sarsıyordu.”

5 Haziran 2015’te HDP’nin Diyarbakır mitingine yapılan bombalı saldırı, Suruç ve Ankara’daki katliamlar Önal için duygusal anlamda kopuş oluşturdu. Önal tüm bunlar yaşanırken kendisi için de şunları söylüyor: “Ebeveynliğimin henüz ikinci yılındaydım sanırım. Biz bir insanı yaşama katmaya çabalarken, içinde yaşadığımız toplumda insan ölümlerini zafer çığlıkları ile karşılayanlar giderek artıyordu.”

Sur, Cizre, Nusaybin gibi ilçelerde yaşanan sokağa çıkma yasakları ve buralarda yaşanan hak ihlalleri Önal’ın bildiriye imza atmasına neden oldu: “Bu bildiriyi imzalamak benim için, demokratik ülkelerde olabilecek en basit politik katılım biçimini gerçekleştirmekten ibaret bir eylemdi. İmzamı gönderdiğimde, devlet şiddetinin kurbanı olanların acılarını azaltamayacağımı biliyordum ama bu baskının karşısında durabilen bir sesin parçası olmak kendimi azıcık da olsa iyi hissettirmişti.”

‘İMZA ATMAK İNSAN OLMANIN GEREĞİ’

Önal, 675 sayılı KHK ile bakanlıktaki işinden ihraç edildi. Böylece Önal, üniversiteden de uzaklaşmak zorunda kaldı. Uzun bir süre işsiz kalan Önal yurtdışındaki işlerde çalışmak için başvurular yaptı. Önal bu süreci atlatmak için en büyük desteği yine kendisi gibi ihraç edilmiş akademisyenlerden aldı. “Bütün bunları yaşayacağınızı bilseydiniz bu bildiriye yine de imza atar mıydınız?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “İmza sonrası süreç ve benim yaşadığım kişisel zorlukların, imzayı atmama neden olan bireysel motivasyonumla hiç ilgisi yok. Elbette imzalardım. Bir bildiriyi imzalamak, yukarıda da söylediğim gibi, bir ülkede yaşayan vatandaşların gerçekleştirebileceği en basit politik katılım biçimidir. İmzaya konu olan şiddetin sonlandırılması ve barışın tesis edilmesi çağrısını bu yolla gerçekleştirmek, benim için insan olma sorumluluğunun gereği.”

Yurtdışına gitmek için Önal aylarca düşündü… Önal, bu kararı nasıl aldığını şöyle anlatıyor: “Akademide tutunmaya çabalayan ve politik psikoloji çalışan biri olarak, iktidarın “makul ve makbul” kriterlerine uymadan kariyerinizi devam ettirmenize imkân var mı? Benim için yoktu. Oğlum ilkokul çağına geldiği için o okula başlamadan hayatımıza bir yön vermek, yerleşik hale gelmek zorundaydık. Bu yüzden de Türkiye’den ayrıldık. Şimdi burada, Almanya’da birlikte çalıştığım kişiler bana ‘iyi ki bu kararı vermişim’ dedirtiyor. Onların desteği olmadan bu başlangıcı yapmam mümkün değildi.”

‘EN ÇOK DÜŞÜNDÜĞÜM ŞEY…’

Önal, Türkiye’de yarım bıraktığı akademi hayatına şu an Almanya’da devam ediyor. Dilini bilmediği bir ülkede okula başlayan ve Türkiye’ye uzun süre dönemeyeceğini kavramaya çalışan 7 yaşındaki çocuğunun da zor günler yaşadığını söylüyor.

Almanya’da politik psikoloji alanında çalışmalar yapan Önal yaşadığı ülke için, “Türkiye’den farklı olarak gündelik yaşamımı kolaylaştıran, kendimi güvende hissetmemi sağlayan bir yer. Yeni bir hayata başladık, yeni bir dil ve yeni bir yaşam biçimini öğrenmeye çalışıyoruz” diyor ve ekliyor: “Zor olan, burada tutunamazsak gidecek yerimizin olmadığını bilmek… Ben Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı değilim artık. Zira vatandaşlıktan kaynaklanan haklara sahip değilim. Ülkeyle olan son iki resmi bağım, kimlik kartım ve bitirmek üzere olduğum doktora sebebi ile mensubu olduğum üniversite. Buraya kökünden sökülmüş ağaçlar olarak geldik. Buradaki toprağa yeniden tutunup tutunamayacağımızı bilmiyoruz ama eski toprağa dönemeyeceğimizi biliyoruz. Fakat buraya gelmeye çalışırken veya burada yaşarken karşılaştığımız hiçbir sorun, şu an Türkiye’den çıkması ve yeni bir yaşam kurması engellenen ya da çocukları ile cezaevine girmek zorunda kalan, işkence gören, yakınlarının cenazesini alamayan binlerce insanın yaşadıklarının yanında sözü bile edilemeyecek şeyler. İmzayı attıktan sonra akademisyenler üzerindeki baskının artması sürecinde en büyük korkum ne olmuştu biliyor musunuz? Ya bir gün eve gelip beni ve eşimi gözaltına alır da, oğlumu yanımıza almamıza izin vermezlerse diye ödüm kopuyordu. Böyle bir durumda neler yapabileceğimi düşünüyordum. Bağırıp komşulara haber veririm, onlar oğluma göz kulak olurlar ve anneme haber verirler. Ama ya kimse duymazsa ya da evlerinden çıkmaya korkarlarsa?”

“Her şey düzeldiğinde Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna Önal son olarak, “Hayır. Kesinlikle düşünmüyorum. Umarım buna mecbur kalmam” yanıtını veriyor.

Kaynak: https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/01/13/elif-sandal-onal-bir-da...