Onur Hamzaoğlu: Bakanlık Geç Adım Attı

Yazar / Referans: 
Yeni Yaşam Gazetesi
Tarih: 
21.03.2020

Halk Sağlığı Uzmanı Onur Hamzaoğlu, zamanında karantina kararı alınmadığını ve rakamların daha yüksek olduğunu belirtti. Test kitlerinin ihraç edilmesini ise ‘kabul edilemez’ bulan Hamzaoğlu, ‘Salgın kapitalizmin armağanı’ dedi

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılarak binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan koronavirüs (COVID-19) Türkiye’de de can almaya devam ediyor. ANF’ye konuşan Halk Sağlığı Uzmanı Onur Hamzaoğlu, salgından nasıl korunabileceğine ilişkin bilgiler verdi Türkiye’de sürecin şeffaf yürütülmediğine dikkat çeken Hamzaoğlu, Sağlık Bakanlığı’nın TTB ve uzmanlık derneklerini en başından beri bilim kurulu süreçlerine dahil etmemesinin hata olduğunu vurguladı.

Hamzaoğlu, ayrıca temel sorunun kapitalizm olduğunu belirterek, “İnsanlar, hayvanlar, bitkiler bu şekilde yaşamaya mecbur bırakıldığı sürece, dünyada var olan kaynaklar eşit bir biçimde paylaşılmadıkça, üretim süreçlerinde sömürü devam ettikçe, insanlık bundan çok daha kötülerini yaşayacak maalesef” dedi.

Hamzaoğlu’nun, ANF’den Zeynap Kuray’ın sorularına verdiği cevapların bır kısmı şöyle:

Korunmak için 3 adım

Türkiye’de koronavirüsünden dolayı ölüm ve vaka sayısı artıyor. Halk giderek yayılan bu salgından nasıl korunacak?

Kişisel çabalar salgını sonlandırmaz ama insanlar hastalıklardan ve ölümden koruyor tabii ki. O bağlamda üç şeyden bahsedebiliriz; bunlardan ilki, ellerimizi sabun ve suyla yıkamak. Yaklaşık 22’ye kadar sayarak ellerimizi bol köpüklü suyla yıkamamız gerek. İkinci husus, bulunduğumuz ortamlarda sosyal mesafeyi korumak. Üçüncü husus ise, izolasyon olarak ifade edilen, zorunlu olmadıkça evlerden dışarıya çıkmamak. Maskeyi de hasta olmayanların değil, özellikle ateşi ve öksürüğü olanların takması gerekiyor. Çünkü öksürükle ağızdan çıkan ve görmediğimiz tükürüklerin etrafa dağılmaması için maske takılması önemli.

Okullar dahil tüm aktivite yerleri ve kahvehaneler kapatıldı. Siz bu önemleri gerekli ve yeterli buluyor musunuz?

Bunlar salgın ile baş etmek, hızlı yayılmasını önlemek ve zaman kazanmak için verilmiş kararlar. Çünkü bu hastalık etkeni ilk kez ortaya çıkıyor ve henüz insanların buna karşı direnci yok. O nedenle toplumların yüzde 70 -80’leri bulan büyük bir kısmı bu hastalığı geçirip antikor oluşturana kadar bu virüs yayılacak ve herkesi etkileyecek. Bu sürecin yavaş olması tercih edildiği için Sağlık Bakanlığı ve hükümetin kararıyla okullar ve üniversiteler kapatıldı. Maalesef ibadethanelerle ilgili uygulamalar çok sonradan geldi.

‘Ölü ve vaka sayısı açıklanandan çok yüksek’

Türkiye’de yetkililerin virüs konusunda gereken şeffaflığı sağladığını düşünüyor musunuz?

İki boyutlu sorun var. Birincisi, Türkiye’de yerli vaka dediğimiz, yani yurtdışından gelmiş olanların dışında da vakalar var. En azından içinde yaşadığımız kent olan İstanbul’da sağlıkçı arkadaşlarımızdan biliyorum ki ilk ölüm vakası yurtdışından gelen değildi. Doğrudan doğruya yerli bir vakaydı. 90 yaşında bir kişiydi ve bir süre yoğun bakımda solum cihazına bağlandı ve geçtiğimiz günlerde de hayatını kaybetti. Ama maalesef Sağlık Bakanlığı bu bilgiyi ne sağlıkçılarla ne sağlık örgütleriyle ne de kamuoyu ile paylaşıyor. Halbuki bunlar paylaşılırsa hem sağlık çalışanları kendilerini güvende hissederler, hem de vatandaş konunun ciddiyetine tam vakıf olacağı için alması gereken önlemlerde daha tedbirli ve ısrarlı olur. Maalesef ne hastalar ne yaşamını yitirenler konusunda kamuoyu ile açık temas kurulmuyor. Hem ölümler hem de vaka sayıları konusunda, en azından sağlık alanından bildiğimiz kadarıyla çok daha yüksek rakamlar mevcut.

Umreciler için önlem alınmadı

Bir başka sorun da, bildiğiniz gibi İtalya, Avrupa, İran, Çin gibi ülkelerden uçuşlar ve geçişler durduruldu; ancak Suudi Arabistan’dan, umreden dönen vatandaşlarımızın hangi gün ve hangi saatte gelecekleri bilinmesine rağmen hiçbir önlem alınmadı. Onlara sadece evden çıkmayın dendi ve şu anda Türkiye’nin her bir tarafına yayılmış olabileceğini biliyoruz çünkü onlar kendilerinde hastalık hissetmedikleri için başlangıçta bir gelenek olarak hem yakınlarıyla hem de komşularıyla temas ettiler. Sağlık Bakanlığı maalesef bir bombayı ülkenin ortasına atmış oldu.

Sonradan akılları başlarına geldi, şimdi de umreden dönmüş olanları da bazı kentlerimizde yurtlarda ve uygun olmayan koşullarda , çoğu yerde sağlıkçı olmadan tutuyorlar sadece. Bu iş böyle de olmaz. Aşı gibi, tedavi gibi, insanları gözetim ya da karantina altına almanın da bir prosedürü, bir kuralı var. Bunların da uygulanması gerekir ama maalesef bunun da yapılmadığını biliyoruz.

‘Gerekli test kiti yurtdışına ihraç edildi’

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yaptığı son açıklamada, test yapma konusunda çağrıda bulundu. Türkiye’de halk nerede test yaptıracak?

Şimdi bu testin özelde yapılması uygun değil çünkü aklına gelen yaptırır. Herkes tarafından yapılması gereken bir test değil. Yüksek ateşi, öksürüğü ve nefes darlığı olan, yani bu hastalığın başlangıç bulgularının göründüğü insanlarda bu virüsten etkilenip etkilenmediğini saptamak için kamusal olarak yapılması gereken bir test. Ancak Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu tarafından bizde bu testin yapılabilmesi için gerekli kitin son 15 gün öncesine kadar yurt dışına ihraç edildiği açıklandı. Bu kabul edilemez. Dünyada bir pandemi ilan ediliyor, salgın var ve siz ülkenizde kullanmanız gereken bir testi haftada 2 bin adet üretebiliyorsunuz ama bunu da ihraç ediyorsunuz.

‘Ev hapsi kararı alınmalı’

Türkiye’de bir de cezaevleri konusu var. Kapasitenin çok üstünde tutuklu ve hükümlünün bulunması ve hijyenik koşulların olmaması hangi tehlikelere yol açar? Bu konuda ne yapmalı?

Ziyaretçilerin giriş, çıkışlarını engellemek yetmez. Çünkü orada çalışanlar da servislerle, toplu araçlarla geliyorlar ve her gün evlerine gidiyorlar. Sabah ve akşam sayım var, üç öğün yemek dağıtıyorlar ve benzeri. Esasında yapılması gereken, tutukluların hızlı bir biçimde ev hapsine çıkarılmasıdır. Hükümlülerin de ceza süreçlerinin ertelenmesi sağlanabilir, onlar da aynı şekilde evlerine çıkabilir. Ama bu yapılamıyorsa en azından bir bölümüne uygulamak gerekir; örneğin siyasi tutsaklara, hastalara ve yaşlılara bu sağlanabilir. Bu da yapılamıyorsa öncellikle hapishanelerde sıcak ve soğuk su kesintisiz akmalı. Onu sağlamak lazım. İkincisi sabun ve deterjan kantinlerde satılıyor ancak sadece parası olanlar satın alabiliyor. O nedenle Adalet Bakanlığı vakit geçirmeden tüm hükümlülere ve tutuklulara sabun ve deterjan dağıtılmasını sağlamalı. Ayrıca temiz çamaşırlar dağıtılmasını sağlamalı. Bu ihtiyaçların para ile alınacak malzemelerle giderilmesinin önünü almak lazım, yoksa virüs içeriye girdiğinde her yere yayılır.

‘Yoksulluk virüsün etkisini artırıyor’

Hamzaoğlu son olarak, yoksulluğun bu virüsün etkisini daha da artırdığını belirterek, şunları kaydetti: “Çünkü yoksulluk aynı zamanda sabuna ve suya da ulaşamamak demek. Yoksulluk evinde ısınamamak, evinde tencerenin kaynamaması demek aynı zamanda. Açlık demek yoksulluk. Bunlar bu virüsün çok daha öldürücü olmasının, çok daha çabuk yayılmasının koşullarını yaratıyorlar. Dolayısıyla sadece bu virüsün üzerinden değil, eşitsizliklerin bir an önce kalkması için de çaba göstermek gerekir.

Bu hastalık, bu virüs insanların insan gibi, hayvanların hayvan gibi, bitkilerin bitki gibi yaşamasına müsaade etmeyen kapitalizmin armağanı. Ve kapitalizm bu şekilde devam ettiği sürece, çok daha yakın aralıklarla, çok daha büyük armağanlarla; ölümlerle, virüslerle ve hastalıklarla karşı karşıya kalacağız.”

HABER MERKEZİ

Kaynak: http://yeniyasamgazetesi1.com/bakanlik-gec-adim-atti/