İmza metnini sunduktan sonra yaptığımız basın açıklaması

Yazar / Referans: 
BAK
Tarih: 
12.01.2016

Bu metne Türkiye'de 89 farklı üniversitede ve dünyanın çeşitli ülkelerinde üniversitelerde çalışan1128 akademisyen ve araştırmacı imza verdi. Açıkçası Barış İçin Akademisyenler grubu olarak metni oluşturup imzaya açtığımızda, böyle büyük bir ilgiyle karşılanacağını beklemiyorduk. Metnimizin her yaş ve ünvan grubunda karşılık bulması bizim için heyecan verici oldu. Tüm Türkiyeli, ama özellikle de genç akademisyenlerin ülkemizde gerçekleşen insan hakları ihlalleri karşısında gösterdikleri duyarlılık bizi çok mutlu etti. 

Bugün itibariyle Cizreve Silopi'de sokağa çıkma yasağı 29. gününe, Sur’da ise 40. gününe ulaşmış durumda. Sadece bu son sokağa çıkma yasaklarında, çocuklar ve kadınlar dahil 100’e yakın sivil öldürüldü. Üstelik ölülerin yerlerde bırakıldığı, gömülmelerine izin verilmediği, insanların aç ve susuz bırakıldığı, beyaz bayrakla kenti terk etmeye çalışanların dahi katledildiği, yaralıların hastaneye gitmesine izin verilmediği ve infaz edildiği, dolayısıyla insanlığa karşı sistematik olarak suç işlenen son derece karanlık bir dönemden geçiyoruz. 

Bizler bu tür suçların failleri ortaya çıkmadığı ve hesabı verilmediği sürece toplumda açılan yaraların asla kapanmayacağını biliyoruz. Ayrıca Türkiye'nin batısında yaşayanların önemli bir bölümünün asla bu suçların ortağı olmayı kabul etmediğine inanıyoruz. Ancak herkesi sindirip susturan, suskun olmayanları da gerek medya gerek “yasal” yollarla tecrit edip yalnızlaştıran devlet baskısı altında bu reddiye duyulamıyor. Bizler, Kürt illerinde en ağır şekliyle sürdürülen ırkçı ve ayrımcı imha politikalarına son verilmesi için, tüm baskılara rağmen elimizden geleni yapmaya devam edeceğimizi bildiriyoruz.

Türkiye devleti ve hükümetini, sadece bölge halklarına karşı işledikleri suçlardan değil, yaşanan polis ve asker kayıplarından da sorumlu tutuyoruz. Dünyanın her yerinde yerel yönetimler güçlenirken, Kürt halkının bu yöndeki talebinin soğukkanlı ve barışçıl bir biçimde tartışılmasının ülkemize zarar değil fayda getireceğini, demokratikleşmenin ve sivil siyasetin önünü açacağını düşünüyoruz. Kürtlerin, askerlerinve polislerin canlarını kaybetmesine sebep olan, ulu ağacından ayrık otuna, güvercininden karıncasına bölgedeki tüm diğer canlıları da yok eden düşmanlık politikalarına son verilmesi ve sorunun siyasi zeminde çözülmesinin önünün açılmasını talep ediyoruz.

Biz, üniversite çalışanları, akademisyenler ve araştırmacılar, tüm bu politikaları kabul edilemez buluyor ve devleti tüm vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlama sorumluluğunu acilen ve hemen yerine getirmeye davet ediyoruz. 

Üniversitelerimizde gittikçe artan polis baskısını, dayatılan yeni YÖK yasasını ve muhbirliği özendiren BİMER sistemini Kürt illerinde uygulanan baskılar ve hak ihlallerinden bağımsız görmüyoruz. Devletin üniversitelerde fikir özgürlüğüne, bağımsız araştırmacılığa ve öğrenci örgütlenmesine karşı yürüttüğü siyaset, bölgede uyguladığı imha politikaları ve barış isteyenleri hain ya da terörist ilan etme çabalarıyla birlikte aynı bütünün parçalarıdır. 

Tüm bunlara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Örgütleneceğiz, var olan örgütlerimizi güçlendirecek, üniversitelerde forumlar ve panellerle fikir özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü, yaşama hakkını, barış ve müzakere hakkını, direnme ve muhalefet hakkını savunacağız. Muhalif fikirleri nedeniyle gözaltına alınan veya tutuklanan meslektaşlarımız ve öğrencilerimizle dayanışmaya devam edeceğiz. 

Sur, Cizre ve Silopi gibi abluka altında olan ilçelere ve Diyarbakır’a ziyaretlerimize devam edeceğiz. Öncelikle ablukanın sona erdirilmesi, sonra da hayatın tekrar inşası için elimizden geleni yapacak, gözlemler ve araştırmalarla oluşturduğumuz bilgileri hem ulusal hem de uluslararası kamuoyu ile paylaşmaya devam edeceğiz. 

Ankara'ya giderek Meclis nezdinde görüşmeler yaparak hem Kürt halkı hem de kendi üzerimizdeki baskıları, yaşanan insan hakları ihlallerini, hukuksuzlukları görünür kılmaya, kalıcı bir barış ve çözüm için siyasi iradeyi harekete geçirmeye çabalayacağız. 

Kalıcı bir barış için silahların susmasına, muhalefete yönelik baskıların ve Kürt illerindeki ablukanın kalkmasına, insanların konuşmasına, siyasetin herkesin kendini ifade edebildiği bir alana dönüşmesine ihtiyacımız var. Bugüne kadar, Türkiye'de “Kürt sorunu” olarak tanımlanan çok katmanlı sorunun demokratik yollarla ve Kürt siyasal iradesi ile birlikte çözülmesini savunmuş akademisyenler olarak, müzakerelerin tekrar başlaması için yazılar yazmaya, araştırmalar yapmaya, dünya barış süreçlerini incelemeye ve kamuoyu oluşturmaya devam edeceğiz. 

Türkiye'de insanların önemli bir bölümünün bu savaşı kendi savaşı olarak görmediğine inancımız, Barış İçin Akademisyenler metnine verilen imzalar sebebiyle daha da kuvvetlendi.

Tüm Türkiye'yi sesini yükseltmeye ve savaşı reddetmeye davet ediyoruz.  Tüm meslek gruplarını ve kamuoyunu bu konuda bize destek vermeye ve mücadelemize katkı sunmaya çağırıyoruz.

 

Barış İçin Akademisyenler