www.evrensel.net'ten alınmıştır.
Burcu YILMAZ
Tamer Arda ERŞİN
Ankara
Ankara Üniversitesi (AÜ) Rektörlüğünün barış bildirisine imza atan 121 akademisyene soruşturma açmasına A.Ü’de görevli profesörlerden tepki geldi. Metne imza atan meslektaşlarının yanında olduklarını dile getiren akademisyenler, merkezi üniversitelerin ve tüm akademisyenlerin baskı ve soruşturma dalgasına karşı açık tavır alması gerektiğini söyledi.
‘AKADEMİDE KÜRSÜ DOKUNULMAZLIĞI VAR’
Toplumda tüm muhalif kesimlerin susturulmaya çalışıldığını ifade eden Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürhan Fişek, “Bu soruşturmaları onaylamak mümkün değil. Geçen Rektörlükte toplantı yapıldı ve orada da dile getirdim. Esas olarak toplumda hoşgörü ve sevecenliğin egemen olması lazım. Ancak toplumda ağzını açan, ‘aaa’ dese küfretti diyorlar. Sadece akademisyen meselesi değil yani. Ama akademide kürsü dokunulmazlığı vardır. Nasıl milletvekili dokunulmazlığı varsa, akademisyenlerin de konuşma özgürlüğünün olması lazım. Akademisyenler bu hakkını kullanıyorlar ve haklarını kullanmaya devam edecekler” dedi.
‘BAŞINI KUMA GÖMMEK SONUÇ ALICI DEĞİL’
Akademisyenlerin görüşlerini paylaşmalarının mesleğin vazgeçilmez unsuru olduğunun altını çizen AÜ SBF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Yalçınkaya da “Akademisyenlerin açıkladıkları görüşler toplumun büyük çoğunluğu ya da devletler ile hükümetler ya da çeşitli örgütler tarafından kabul edilemez, anlaşılamaz, onaylanılamaz olarak görülebilir. Ancak böyle olması, akademinin bir suç mahalline çevrilerek akademisyenlerin terörize edilmesine kesinlikle cevaz vermez, veremez” diye konuştu. Burada asıl hedefin akademik özgürlüğün ta kendisi olduğunun altını çizen Yalçınkaya, akademisyenlerin çalışma hakkının da gasbedildiğini ifade ederek, “Akademisyenlik mesleğinin çalışma ahlakına ve onuruna sahip her akademisyen, her akademik kurum ve kuruluş buna karşı çıkmak ve çeşitli mücadele yöntemleri geliştirmek yükümlülüğüyle karşı karşıyadır. Ama özellikle merkezi üniversiteler bu dalgaya karşı açık tavır almayı becermelidir. Deve kuşu gibi, başını kuma sokarak çöl fırtınasını en az hasarla atlatacağını sanmak ve bu yönlü politikalar kesinlikle sonuç alıcı değildir” diye konuştu.
‘AKADEMİYE DÖNÜK LİNÇ KAMPANYASI’
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi (İLEF) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedriye Poyraz da, hükümetin tek sesli ve kendine biat eden bir toplum yaratma çabasının akademik alanların özüne ters düştüğünü ifade etti. Akademik alanın her türlü savaşa karşı çıkmasının doğal olduğunu belirten Poyraz, üniversitelerin amacının ve var olma nedeninin devleti eleştirmek ve ileriye taşımak olduğunu söyledi. A.Ü. İletişim Fakültesi (İLEF) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Funda Başaran Özdemir de, ‘‘Ne yazık ki akademisyenlerin barış isteğine soruşturma ile karşılık verilen tek ülke Türkiye’’ dedi. Akademik özgürlük ve ifade özgürlüğünün akademinin temel mücadele alanlarından biri olduğunu söyleyen Özdemir, ‘‘İdari ve adli soruşturmalara maruz kalan arkadaşların yanındayız’’ diye konuştu. Özdemir, mücadeleyi büyütmenin ve ifade özgürlüğüne sahip çıkmanın tüm akademisyenlerin görevi olduğunu ifade etti.
AÜ İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çiler Dursun da, “Akademisyenlerin ürettikleri bütün bilgilerin toplumla bir bağı olması gerekir ve kendilerini toplumsal sorunlar karşısında konumlandırmaları beklenir. Üniversitelerimizdeki akademisyenlerin uzun süredir Türkiye’nin gündemini belirleyen Kürt sorununa ilişkin düşüncelerini ifade ederek hükümete sorumluluklarını hatırlatmasını da bu çerçevede görmek gerekir” dedi. Üniversite yönetimlerinin akademisyenlere ağır soruşturmalar açarak düşünce ifade özgürlüğünün fiilen ortadan kalkmasına önayak olduğunu dile getiren Dursun şöyle devam etti: “Bu süreç, 1990’larda siyasi cinayetlerle sindirilmeye çalışılan ‘aydın’ların bu kez kategorik olarak hırpalanmasıyla sonuçlanacak, bedelini sadece akademisyen arkadaşlarımızın ve özgür üniversite idealinin değil, tüm toplumun ödeyeceği, çok boyutlu planlı bir sürecin yeni bir aşaması olarak görmek gerekir.”