23 Ocak 2017 tarihli 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kurulan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu, Barış Akademisyenlerinin göreve dönüş başvurularını dört yıl boyunca sürüncemede bırakarak yargıya erişim haklarını ihlal ettikten sonra 28 Ekim 2021 tarihi itibariyle bu başvuruları reddettiğini açıklamaya başladı. Şu ana dek, başvurusunun reddedildiği açıklanan Barış Akademisyeni sayısı 340’ı buldu.
Bu hayati kararlar, bazı üniversite rektörlerinin soruşturmaya dahi başvurmaksızın kendi imal ettikleri suçlamalara dayandırılıyor. Siyasi iktidardan aldığı talimatlarla akademik usulleri ihlal eden kayyum rektörler, üniversitelerimizin ve gençlerimizin geleceğini tehdit etmeye devam ediyor. Akademik özgürlüklere ve üniversitelerin özerkliğine yönelik saldırılar durmaksızın sürerken üniversitelerimiz, akademik kadro ve öğrenci profili bakımından ciddi nitelik kaybı yaşıyor. Bu sadece Barış Akademisyenlerinin değil, akademik özgürlüğü, üniversite özerkliğini, bilimsel çalışmaların bağımsızlığını, içinde yaşadığı toplumun refahını ve geleceğini umursayan herkesin meselesidir.
Barış Akademisyenleri Neden OHAL Komisyonuna Başvurmak Zorunda Kalmıştı?
Barış Akademisyenleri, 11 Ocak 2016’da kamuoyu ile paylaşılan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı metni imzalamış oldukları için çeşitli yaptırımlara maruz bırakıldılar. 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından ülke yangın yerine dönmüştü ve Kürt illerinde çok ağır hak ihlalleri yaşanmaktaydı. Barış Akademisyenleri, imzaladıkları metinle çatışma koşullarının sona erdirilmesi ve barış masasına geri dönülmesi çağrısında bulundular. İktidar çevreleri imzacı akademisyenleri hedef gösterdikten sonra çok sayıda akademisyen gözaltılarla, linç girişimleriyle, tehditlerle, tutuklamalarla, işten çıkarmalarla karşı karşıya kaldı.
15 Temmuz 2016’da yaşananların ardından ülke genelinde OHAL ilan edilmesiyle baskılar kitlesel bir akademik kıyıma dönüştü. Yasama ve yargı erkini de elinde toplayan siyasal iktidar, istisnai yetkilerle çıkardığı OHAL KHK’larıyla 130 bini aşkın kamu çalışanının görevine son verdi. 406 Barış Akademisyeni de bu KHK listelerine eklenerek ihraç edildi. Bu ihraç kararları, haklarında mahkemeler tarafından verilmiş ve kamu görevinden çıkarılmalarını gerektiren herhangi bir mahkumiyet kararı ya da disiplin soruşturmasına dayanmıyor; ayrıca konunun muhataplarına kendilerini savunma hakkı bile verilmedi. OHAL KHK’ları, ihraç edilen kamu görevlilerinin, özel yaşam, aile yaşamı, seyahat, çalışma, sosyal güvenlik ve benzeri yurttaşlık haklarından mahrum edilmelerine yol açtı. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi İzleme Komitesi üyeleri, OHAL dönemi ihraçlarının bu ağır sonuçlarını “sivil ölüme” benzetti.
OHAL dönemi KHK’larıyla yaratılan bu devasa hukuksuzluğa karşı, Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere hiçbir mahkeme yargısal denetim işlevini harekete geçirmedi. Başvuruların AİHM önünde yığılmasının önüne geçmek isteyen Avrupa Konseyi’nin tavsiyesiyle, itiraz makamı olarak, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kuruldu.
KHK listelerine alınarak ihraç edilen 406 Barış Akademisyeni, OHAL’in ilan edilmesine neden olan olaylarla hiçbir ilişkileri olmadığı halde OHAL Komisyonuna başvurmak zorunda bırakıldılar.
Ret Kararları Ne Anlama Geliyor?
OHAL Komisyonu, Avrupa Konseyinin tavsiyesi üzerine kurulmuş olsa da yapısı ve işleyişiyle Avrupa Konseyinin tavsiyelerine uygun olmaktan uzaktı. Geçen zaman içinde Komisyon binlerce kamu görevlisinin uğradığı haksızlığı gidermek bir yana, bu haksızlıkları onaylayan kararlara imza attı. Dört yıllık oyalamanın sonunda Barış Akademisyenlerinin başvurularını reddederken, Anayasa Mahkemesinin, ifade özgürlüğü ve akademik özgürlüklere sahip çıkan 26 Temmuz 2019 tarihli kararını görmezden geldi. Bu karar gereğince yargılandıkları ceza davasından beraat eden Barış Akademisyenleri, resmen ve fiilen cezalandırılmaya devam etmektedirler. Hem de anayasal haklarını kullandıkları için!
Bu kararlar, öncelikle idarenin yargıyı ve yargı kararlarını, en başta da Anayasa Mahkemesinin kararını tanımadığını gözler önüne seriyor, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını açıkça belirten Anayasanın 153. maddesinin açık ihlali anlamına geliyor. Bu da Türkiye’nin anayasasızlaşma sürecinin derinleşerek devam ettiğini gösteriyor. Anayasa Mahkemesi kararı gereğince akademisyenlerin, görevlerine iade edilmelerinin yanı sıra, ihraçlarından bu yana geçen 4-5 yıllık süreçte uğradıkları hak ve gelir kayıplarının tazmin edilmesi ve çalışma haklarının önündeki her türlü engelin kaldırılması gerekiyordu.
OHAL Komisyonunun ret kararı hak ihlallerinin devamı konusunda ısrar edildiğini gösteriyor. Baştan sona haksız ve hukuksuz olan bu kararlar, sivil ölüme karşı sivil dayanışmanın, akademik kıyıma karşı akademik özgürlükleri savunmanın, üniversite özerkliğinin yok edilmesine karşı özerklik mücadelesi vermenin yaşamsal önemini bizlere bir kez daha hatırlatıyor.
Barış Akademisyenleri